Türk Dünyası Kadın Araştırmaları dergisi https://turkicworldwomen.com/index.php/pub <p><strong>Türk Dünyası Kadın Araştırmaları (TDKA) Dergisi,</strong> Aralık <strong>2022 ayında</strong> yayın hayatına başlamış; hakemli, süreli, açık erişim ile ulaşılabilen, uluslararası yayın standartlarına uygun bir dergidir.</p> <p><strong>Türk Dünyası Kadın Araştırmaları Dergisi</strong>, Türk Dünyasında yer alan ülkelerde yaşayan Türk kadınlarına yönelik ulusal ve uluslararası düzeydeki özgün, akademik ve bilimsel çalışmalara yer vererek, bu alandaki bilgi birikimine katkıda bulunmayı ve söz konusu çalışmaları bilim dünyasına duyurmayı amaçlamaktadır.</p> <p><strong>Türk Dünyası Kadın Araştırmaları Dergisi</strong>’nin yayın dili Türkçe ve İngilizcedir. Ancak diğer Türk lehçeleri ile Rusça yazılmış makaleler de derginin o sayıda yayınlanan <strong>makalelerin</strong><strong> beşte birini</strong> geçmeyecek şekilde dergide yer alabilir.</p> <p>Dergiye gönderilen yazılarda, başka yerde yayımlanmamış olma ve başka bir dergide değerlendirme sürecinde olmama şartı aranır. Bilimsel toplantılarda sunulan bildiriler, öncesi belirtilmek ve daha önce yayımlanmamış olmak şartıyla kabul edilir.</p> <p>Türk Dünyası Kadın Araştırmaları Dergisi’nde sosyal ve beşerî bilimler ile eğitim, sağlık ve fen bilimleri gibi diğer bilim dallarında yapılan bilimsel özgünlüğün esas olduğu çalışmalar, bilimsel ve tarafsız hakem değerlendirmeleri sonrasında yayınlanmakta ve elektronik ortamda açık erişimle paylaşılmaktadır.</p> <p>Türk Dünyası Kadın Araştırmaları Dergisi,<strong> bahar ve güz (Mart ve Eylül) </strong><strong>dönemlerinde olmak üzere </strong><strong>yılda iki kez </strong><strong>yayımlanır</strong><strong>.</strong></p> Dr. Zhuldyz SAKHI tr-TR Türk Dünyası Kadın Araştırmaları dergisi 2979-9597 DÖRT GÖKTÜRK KAĞANI ile EVLENEN YI CHENG PRENSES (义成公主 YI CHENG GONGZHU) ve TÜRK-ÇİN İLİŞKİLERİNDE ROLÜ https://turkicworldwomen.com/index.php/pub/article/view/37 <p>599-630 yılları arasındaki Göktürk-Çin ilişkileri, her iki taraf için de sürekli değişen ittifak ve siyasi mücadelelerle dolu bir dönemdir. Bu dönemde, Çin Sui Hanedanlığı çatısı altında güçlü iken Göktürk Devleti ise iç çekişmelerin yanı sıra Çin'in müdahaleleri ile Doğu ve Batı Göktürkler olarak ayrılmıştır. Yaşanan iktidar ve ittifak mücadelelerinde başvurulan en önemli stratejilerden biri de “Heqin Politikası” olmuştur. Heqin politikası, devletlerin bu dönemde komşu devletlerle ilişkilerini dengede tutmak, güç kazanmak veya komşu devletteki iç karışıklığı fırsata çevirme amacıyla başvurulan evlilik anlaşmasıdır. Bu nedenle siyasi ilişkiler bu süreçte heqin politikasının bir parçası olan Sui prensesi Prenses Yi Cheng’ın evlilikleri üzerinden ele alınmıştır. Prenses Yi Cheng, Göktürk topraklarına ilk olarak Tuli Kağan’a gelin olarak gönderilmiş ve ardından üç Göktürk kağanıyla da levirat evliliği yapmıştır. İkinci evliliğini Shibi Kağan ile yapmış ve bu süreçte Sui Hanedanlığı lehine hareket etmiştir. Sui Hanedanlığında çıkan isyanların ardından Doğu Göktürk kağanı Shibi Kağan’ın askeri destek talebinde bulunan isyancılardan Li Yüan’i desteklemesi üzerine Sui Hanedanlığı yıkılmış, Tang Hanedanlığı kurulmuştur. Prenses Yi Cheng ise İl Kağan ile evliyken Tang Hanedanlığı tarafından yapılan saldırıda öldürülmüştür. Hayatı boyunca devleti adına gönderildiği Göktürk topraklarında kendi soyundan Sui Hanedanlığını ortadan kaldıran Tang Hanedanlığı tarafından öldürülmesi Göktürk-Çin arasındaki ilişkide ne denli etkili olduğunun da ispatıdır.</p> <p>&nbsp;</p> Selma Başkan Telif Hakkı (c) 2024 Türk Dünyası Kadın Araştırmaları dergisi https://creativecommons.org/licenses/by/4.0 2024-03-22 2024-03-22 3 4 1 12 10.5281/zenodo.10850423 BAŞKURT TOPLUMUNDA GELENEKSEL KADIN KOSTÜMLERİ https://turkicworldwomen.com/index.php/pub/article/view/36 <p>Rusya Federasyonuna bağlı özerk Başkurdistan Cumhuriyetinde yaşayan Başkurt Türklerinin tarihi coğrafyası, Avrupa ve Asya’nın bağlantı noktası olan görkemli Ural Dağları ile Yayık (Ural) Nehri’nin bulunduğu 143.600 km<sup>2’</sup>yi kapsayan bölgedir. Yaklaşık dört milyon iki yüz bin nüfuslu cumhuriyette yaşayan günümüz Başkurtların köklü tarihi geçmişi ve kendine özgü sosyo-kültürel bir hayatlarının olduğu birçok ilgili tarihi kaynakta teyit edilmektedir. Başkurt Türkleri ile ilgili bilgi veren en eski tarihi kaynaklara bakıldığında; İbn Fadlan’ın 10. yüzyılda görevli olarak bu bölgeden geçerken tuttuğu notlar, yine Fransız seyyah Wilhelm Von Rubruk (12. yüzyıl), Türk seyyah Evliya Çelebi (17. yüzyıl), Rus yazar S. İ. Rudenko (19. yüzyıl) ve bu alanda önemli diğer bir araştırmacı olan Kuzeyev’in (20. yüzyıl) kaleme aldığı eserlerde Başkurtların genel folklorü ve giyim-kuşam tarzı hakkında günümüze ışık tutan bilgiler vermişlerdir.&nbsp; Bu kapsamda geleneklerine sıkı sıkıya bağlı Başkurt toplumu ve diğer Türk soylu halklarda olduğu gibi toplumun ana unsuru konumundaki kadınların giyim-kuşam ve yansıttığı folklorik değerler kültürün devamlılığı için büyük önem arz etmektedir. Eski kadın giyim tarzına bakıldığında öz kültür ve bulunduğu coğrafi yaşamdan kalın izler taşıdığı rahatlıkla görülebilir. Bahse konu bu giysilerin hazırlanışında ayrıca yetenek ve yaratıcılık isteyen bir sanat ve zanaatın olduğu da aşikârdır.&nbsp; Bu anlamda geleneksel kadın kostümü, üzerine işlenen geometrik şekiller ve takılan metal aksesuarların aynı zamanda öz kültür ve inançların harmanlanmasıyla ortaya çıkarttığı milli bir giysi olduğu söylenebilir. Bu çalışmada Türk soylu Başkurt kadınlarının geleneksel kıyafetleri üzerine taranan ilgili kaynaklar ışığında genel bir inceleme ve değerlendirme yapılacaktır.</p> <p><strong>Anahtar Kelimeler: </strong>İdil-Ural, Başkurtlar, Folklor, Geleneksel Kadın Kostümleri.</p> Taner GÜR Telif Hakkı (c) 2024 Türk Dünyası Kadın Araştırmaları dergisi https://creativecommons.org/licenses/by/4.0 2024-03-22 2024-03-22 3 4 13 19 10.5281/zenodo.10850465 DOĞU TÜRKİSTAN’DA UYGUR KADINLARINA KARŞI YAPILAN İNSAN HAKLARI İHLALLERİ ÜZERİNE https://turkicworldwomen.com/index.php/pub/article/view/43 <p>Totaliter rejimler genellikle bireylerin özgürlüklerini sınırlar ve insan haklarına yönelik ciddi ihlallerle ilişkilidir. Bu tür rejimler, genellikle sansür, siyasi baskı, keyfi tutuklamalar, işkence ve diğer insan hakları ihlallerini içeren otoriter kontrol mekanizmalarını benimser. Totaliter rejime sahip olan Çin Halk Cumhuriyeti, 2014’te başlattığı “Aşırılığa ve Terörizme Karşı Sert Mücadele Politikası” ile Doğu Türkistan’da baskıcı önlemler almıştır. Bu Politika, terörle mücadele adı altında sert güvenlikleştirme politikalarını içerir. Çin devleti, Doğu Türkistan’da işgalden beri yürütülen Çinlileştirme, entegrasyon ve asimilasyon çabalarını daha da arttırmıştır. Politika, yüksek teknoloji ve sıkı denetimle desteklenerek bölgede baskı, keyfi tutuklamalar, kültürel asimilasyon ve insan hakları ihlallerini hızlandırmıştır. Bunun yanı sıra 2017 yılından itibaren uygulamaya konulan toplama kampları da yeni bir asimilasyon aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Gözetim ve kontrol mekanizmalarının sertleşmesi, güvenlik birimlerinin artması, iletişim araçlarının sürekli denetlenmesi ve elde edilen verilerin keyfi şekilde suç kanıtı olarak kullanılması gibi uygulamalar bölgede dramatik bir şekilde artan insan hakları ihlallerine neden olmuştur.&nbsp; Bu politikadan en çok etkilenenlerin başında Doğu Türkistanlı kadınlar gelir. Çin hükümeti, Doğu Türkistan’da Uygur kadınlarına yönelik yeni güvenlik ve terör politikalarıyla sürekli gözetlenen, disipline edilen ve itaatkâr bir kadın kimliği inşa etmeye hedef almaktadır. Bu politika, Uygur kadınlarının özgün kimliklerini ve varoluşlarını yok sayarak, makbul ve uysal vatandaşlar oluşturma amacı gütmektedir. Uygur kadınlarının kimliklerini yeniden şekillendirme çabaları, kadınların inanç, düşünce ve cinsel özgürlüklerini baskılamakta ve temel insan haklarını ihlal etmektedir. Bu süreç, insanların insanca yaşamasının teminatı olan hakları gasp etmekte ve bölgedeki kadınları disipline etmeye yönelik şiddet mekanizmalarını içermektedir.</p> <p>Bu çalışmada Doğu Türkistan’daki Uygur kadınlarının karşılaştığı insan hakları ihlallerinin nedenleri, insan hakları ihlallerinin süreçleri ve tezahürleri ile dünya kamuoyunun bu ihlallere sergileyen tutumları üzerinde kısaca durulacaktır.</p> Adilcan ERUYGUR Telif Hakkı (c) 2024 Türk Dünyası Kadın Araştırmaları dergisi https://creativecommons.org/licenses/by/4.0 2024-03-22 2024-03-22 3 4 20 37 10.5281/zenodo.10850603 GELENEKSELDEN MODERN YÖNTEMLERE: OSMANLI TOPLUMUNDA KADINLARIN DOĞUM SÜRECİ https://turkicworldwomen.com/index.php/pub/article/view/47 <p>İnsanoğlu var olduğu andan itibaren doğum eylemi gerçekleşmiştir. 17. yüzyılın sonları ve 18. yüzyılın başlarına kadar doğum; Avrupa’da olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde de geleneksel yöntemlerle, yeterli bilgi ve tecrübe sahibi olmayan usta-çırak yöntemi ile yetişmiş ebeler tarafından gerçekleştirilmekteydi. Ebeler çoğu zaman doğum esnasında asepsi ve antisepsiye dikkat etmemeleri ve doğumlarda hurafelere başvurmaları anne ve çocuk ölümlerine yol açmıştır. 18. yüzyılın başlarında Avrupa’da forseps’in icat edilmesi Kadın doğum uzmanlığına farklı bir boyut kazandırmıştır. 19. yüzyılda ise başta Almanya olmak üzere Fransa, İngiltere, İtalya, Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri’nde, gebelik, doğum bilgisi, loğusalık, doğum aletleri konularında teknik ve uygulama bilgilerinde önemli gelişmeler yaşanmıştır. Bu nedenle Osmanlı Devleti’de, hem Avrupa’da doğum ve doğurtma bilgisi konusunda yaşanan gelişmelere ayak uydurmak, hem de doktorların ve geleneksel ebelerin modern tıp yöntemlerine uygun bir şekilde eğitim almaları konusunda adımlar atmış, 19. yüzyılın sonlarına doğru modern doğum klinikleri adı verilen vilâdethaneler açılmıştır. Böylece Osmanlı’da kadınların doğum süreci 19.yüzyılın ilk yarısından 20. yüzyılın başlarına kadar geleneksel uygulamalardan modern uygulamalara doğru dönüşmeye başlamıştır.</p> Menekşe YILDIZ USLU Telif Hakkı (c) 2024 Türk Dünyası Kadın Araştırmaları dergisi https://creativecommons.org/licenses/by/4.0 2024-03-22 2024-03-22 3 4 38 49 10.5281/zenodo.10850646 HAVACILIK SEKTÖRÜNDE KADIN ÇALIŞANLARIN FİRMA KÂRLILIĞINA ETKİSİ: TÜRK HAVA YOLLARI ÖRNEĞİ https://turkicworldwomen.com/index.php/pub/article/view/40 <p>Havayolu işletmelerinin kurulmasındaki temel amaçlar genellikle kârlılık ve uzun vadeli sürdürülebilirliktir. Kârlılığı elde etmede, işletmenin iç dinamikleri, özellikle de istihdam yapısı önemli bir rol oynar. Kadın çalışanların iş süreçlerine kattığı titizlik ve özveri, işletmenin genel kârlılığı üzerinde etkilidir. Bu çalışmada 2002-2022 yılları arasında Türk Hava Yolları kadın çalışanlarının işletme kârlılığına olan etkisi incelenmiştir. Çalışmada Türk Hava Yolları’nın net kârı, toplam çalışan kadın sayısı, piyasa değeri ve taşınan yolcu sayısı değişkenleri kullanılmıştır. Yöntem olarak ARDL (Autoregressive Distributed Lag Bound Test) yöntemi ve Granger Nedensellik testi kullanılmıştır. Çalışma sonucunda havacılık sektöründe insan kaynakları politikalarında kadın istihdamına öncelik verilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Analiz sonucunda kısa dönemde kadın çalışanlar oranında %1’lik değişim kârlılığı %0.21 oranında pozitif olarak etkilemektedir.</p> <p><strong>Anahtar Kelimeler:</strong> Havayolu, Kadın çalışanlar, Kârlılık, Nedensellik</p> Sümeyye Yavuz Alper ASLAN Telif Hakkı (c) 2024 Türk Dünyası Kadın Araştırmaları dergisi https://creativecommons.org/licenses/by/4.0 2024-03-22 2024-03-22 3 4 50 64 10.5281/zenodo.10850689 BEYPAZARI YÖRESİNDE BULUNAN İŞLEMELİ BAŞÖRTÜLERİ https://turkicworldwomen.com/index.php/pub/article/view/39 <p>El Sanatlarımız içerisinde öneli bir yeri olan işlemeler, günlük yaşamın her alanında olduğu gibi giyim kuşamında vazgeçilmezleri arasında yer almaktadır. Beypazarı yöresinde giyilen gerek gündelik gerekse özel gün giysilerinde sıkça rastladığımız işlemeli ürünler arasında kadınların baş süslemelerinde kullandıkları çevre örtüler dikkati çekmektedir. Yöre kadının ince zevkini yansıttığı bu benzersiz ürünler, gelenek ve göreneklerine bağlı kişiler tarafından çeyizler ve sandık alışkanlığının devam ettirilmesi vasıtasıyla günümüze kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir. Araştırma materyalini, Ankara‐Beypazarı’nda bulunan geleneksel Türk işleme teknikleri ile işlenmiş 5 adet işlemeli başörtüsü oluşturmaktadır. İşlemeli ürünlerin fotoğrafları çekilmiş, hazırlanan ürün bilgi formuna, başörtülerinin, en‐boy ölçüsü, bezeme, kompozisyon, teknik, renk, gereç özellikleri incelenerek tespit edilmiş ve kaydedilmiştir. İşlemeli ürün sahipleri şahıslarla karşılıklı görüşme yapılarak işlemeli ürünler hakkında bilgi edinilmiştir. Bu araştırmada, Ankara‐Beypazarı’nda geleneksel Türk el işlemeciliğinin uygulandığı işlemeli başörtüleri üzerinde çalışılmıştır. Hedeflenen amaç, Beypazarı’nda bulunan bir grup geleneksel işlemeli başörtüsünün, kullanım alanı, ölçü, teknik, gereç, renk, bezeme, kompozisyon özelliklerini ortaya koymaktır. Araştırmada ele alınan konu, gelecek kuşaklara aktarılması ve literatürde yer alması açısından önem kazanmaktadır.</p> Zekiye ŞENTÜRK Telif Hakkı (c) 2024 Türk Dünyası Kadın Araştırmaları dergisi https://creativecommons.org/licenses/by/4.0 2024-03-22 2024-03-22 3 4 65 80 10.5281/zenodo.10850731 KAMU HİZMETİNE GİRMEDE CİNSİYET AYRIMCILIĞI https://turkicworldwomen.com/index.php/pub/article/view/45 <p>Eşitlik, insanların aynı insan doğasına sahip olmaları nedeniyle aynı konum ve değerde olmaları halidir. İlke olarak eşitlik, insanların birbirleriyle eşdeğerde olduklarını, bundan dolayı insanlar arasında ayrım gözetilmemesi gerektiğini ifade eder. Mutlak ve nispi eşitlik olmak üzere iki tür anlamı olan eşitlik ilkesinin günümüzde kullanım şekline bakıldığında, hukuk normlarının herkese eşit biçimde uygulanması anlamına gelen mutlak eşitlik olarak değil de aynı hukuki durumda bulunanlara aynı, farklı hukuki durumda bulunanlara ise farklı yönde işlem tesis edilmesi anlamında kullanıldığı Danıştay kararlarından anlaşılmaktadır. Eşitlik ilkesinin uzantısı sayılan pozitif ayrımcılık ilkesiyle de eşitliğin uygulamaya geçirilmesi hedeflenmektedir. Pozitif ayrımcılık ilkesinin gereği olarak idare toplumda dezavantajlı konumda olan kişilerin hukuki güvenliğini sağlamakla yükümlüdür. 1982 Anayasasında eşitliğe ilişkin düzenlemeler yer almaktadır. Bu düzenlemeler içerisinde önemli bir yer tutan 10.maddesinde yasaklanan ayrımcılık türleri arasında cinsiyet ayrımcılığı da yer almaktadır. Kamu hizmetinden yararlanma da anayasal güvenceye sahip olan bir haktır. Bu çalışmada, kamu hizmetine girme hakkının Danıştay’ın cinsiyet ayrımcılığı noktasından yaklaşımı incelenmektedir. Bu bağlamda bu çalışmada ilk olarak eşitlik ilkesinin hukuki çerçevesine değinilmekte, bu ilkenin çeşitleri olan mutlak ve nispi eşitlik kavramlarından bahsedilmekte, 1982 Anayasası 10.maddesinde eşitlik ilkesinin nasıl ele alındığı, cinsiyet ayrımcılığı konusunda mahkemelerin farklı zamanlarda verdiği kararlar esas alınarak konu incelenmektedir.</p> <p>&nbsp;&nbsp;&nbsp;&nbsp;&nbsp;&nbsp;&nbsp;&nbsp;&nbsp; </p> Ayşe Almila TANRIVERDİ Melis KORKMAZ Telif Hakkı (c) 2024 Türk Dünyası Kadın Araştırmaları dergisi https://creativecommons.org/licenses/by/4.0 2024-03-22 2024-03-22 3 4 81 87 10.5281/zenodo.10850763 OSMANLI TOPLUMUNDA KADINLARIN EVLİLİK KARARLARINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER (17. Yüzyılın Başlarından 18. Yüzyılın Sonlarına) https://turkicworldwomen.com/index.php/pub/article/view/48 <p>Evlilik, aykırı durumlar olmadığı sürece yaşam boyu sürdürmek için kurulan bir birlikteliktir. Ancak bu birlikteliği gerçekleştirme yolunda çiftler birçok etkiye maruz kalabilmektedirler. İçinde bulunulan toplumun hukuk kralları, kültür ve zihniyet yapısı kişinin davranış ve tutumlarına sirayet eder. Dolayısıyla eş seçmek veya aile kurmak isteyen birey de kendisini etkileyen faktörlere göre tutumlar sergilerler. Söz konusu faktörler zamana, mekâna ve kişiye göre değişiklik gösterebilmektedir. Bu çalışmada Osmanlı Devleti’nde17. ve 18. yüzyıllarda kadınların evlilik kararlarını etkileyen faktörlerin neler olduğu sorusuna cevap aranacaktır. Bu etkiler tespit edildikten sonra bunların dayanak noktası belirlenmeye çalışılacaktır. Osmanlı toplumunda kadınların evlilik kararlarını hangi şartlar altında gerçekleştirdikleri onların toplum içerisindeki konumlarını anlayabilmek açısından son derece mühim bir mevzudur. Evlilik kararı, kadının ve erkeğin seçme hakkına sahip olmaları gereken en özel alandır. Hal böyle olsa da kadınlar, evlilik kararında bazı etkenlere maruz kalabilmişlerdir. Bu nedenle Osmanlı’nın çeşitli bölgelerindeki örnekler üzerinden bu konu analiz edilerek söz konusu faktörler belirlenmek istenmiştir. Amaç, tespit edilen örnekler doğrultusunda Osmanlı Devleti’nde kadının kendi iradesi ile evlilik kararı verip vermediği konusuna ışık tutmaktır. Burada öncelikle üzerinde durulan husus, kadınların bu haklarına hangi durumlarda riayet edilip edilmediğidir. Böylece Osmanlı kadınını farklı açılardan değerlendirerek onların yaşamlarına yönelik farklı kesitler sunulacak bu da Osmanlı kadınının daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayabilecektir</p> Mine KARTAL Telif Hakkı (c) 2024 Türk Dünyası Kadın Araştırmaları dergisi https://creativecommons.org/licenses/by/4.0 2024-03-22 2024-03-22 3 4 88 98 10.5281/zenodo.10850781 MİTOLOJİDE KADINLARIN KÖTÜCÜL TEMSİLLERİ: TOPLUMSAL CİNSİYET STEREOTİPLERİNİN YANSIMALARI https://turkicworldwomen.com/index.php/pub/article/view/41 <p>Mitolojik hikâyeler, kültürlerin ve toplumların kolektif bilincini şekillendiren önemli unsurlardan biridir. Ancak, bu mitolojilerde kadın karakterlerin genellikle erkeklerden daha kötücül bir şekilde tasvir edilmesi, toplumsal cinsiyet stereotiplerinin mitolojik mirası üzerinde derin etkiler bırakmaktadır. Mitolojik metinlerde sıkça rastlanan "kadınlar kötüdür" motifleri, başta Yunan, Roma, Kuzey Avrupa ve Hint mitolojileri olmak üzere birçok kültürde tekrarlanmaktadır. Al Karısı, Medusa, Kirke, Lilith, Kali, Hel gibi karakterler, mitolojik hikâyelerde kadınların tehlikeli, hilekâr ya da günahkâr olarak tasvir edilmesine örnek teşkil etmektedir. Hatta çocuklarını öldüren bir katil olarak da hikâyelerde temsil edilmektedir. Yunan mitolojisinde ilk kadın Pandora'nın yaradılış hikâyesi, kadınların mitolojideki zayıflığını, kurnazlığını veya günahkârlığını temsil etme eğilimindeki stereotipleri ortaya koyar. Bu temsiller, kadınların toplum içindeki rolünü şekillendiren ve pekiştiren bir rol oynamıştır. Mitolojik hikâyeler, o dönemdeki toplumsal normları ve değerleri yansıtma eğilimindedir. Kadınların kötücül olarak tasvir edilmesi, o dönemdeki cinsiyet rollerini güçlendirerek, kadınların toplum içindeki konumlarını sınırlamıştır. Bu stereotipler, mitolojiden kaynaklanan bir miras olarak, toplumların genel bakış açılarını da etkilemektedir.</p> <p>Çalışmamızda, farklı kültürlerin mitolojik öykülerinde yer alan kadın karakterlerin kötücül eğilimleri ele alınarak, bu temsillerin toplumsal normlar ve değerlerle nasıl ilişkilendirildiğinin ortaya konması amaçlamaktadır.</p> Deniz GÜÇLÜ Telif Hakkı (c) 2024 Türk Dünyası Kadın Araştırmaları dergisi https://creativecommons.org/licenses/by/4.0 2024-03-22 2024-03-22 3 4 99 113 10.5281/zenodo.10850829